İlişkilerin doğasında, gözleyebildiğimiz kadarıyla, bir tür inisiyasyon süreci bulunmaktadır. Yetişkin olduğun an geldiğinde, etrafındaki kültür ya da gerçeklik seni artık farklı bir şekilde ele almaya ve sana bu yeni algı çerçevesinde yanıt vermeye başlar. Önceki ana, mekana, konuma ya da hâline göre varlığını sürdüremezsin. Örneğin, lise eğitimin sona erdiğinde, birden bire üniversite ya da askerlik, gelir elde etme gibi başka kavramlar kendini göstermeye başlar. Modern insanlıkta ergenliğe geçiş törenleri olmadığı için, bu süreç genellikle biyolojik ve otomatik bir biçimde meydana gelir.
Ancak bir de spiritüel kültürü düşünelim; bu kültürde, astral bedeniniz tamamlandığında – yani 14 yaşına geldiğinizde – çevrenizdeki insanlar artık başka bir evreye geçtiğinizi bilir ve bu dünyadaki mevcut enkarnasyonunuzda yapmanız gerekenlerle ilgili özel yolculuğunuzda size rehberlik ederler. Bu rehberlik, zihinsel gelişim yolunda size eşlik edecek bir başlangıç noktası oluşturur. Örneğin, size yeni bir isim verilebilir, yaşamanız gereken bir macera yönlendirilebilir, kendi başınıza çıkacağınız bir gezi organize edilebilir ya da bir görücü tarafından geçirilen özel zamanlar planlanabilir.
Böyle bir yönlendirme olmadan, sadece Batılı bir eğitim ve gelişim anlayışıyla, biyolojik olarak ilerlediğimizde varlıksal nedenselliğimiz yavaşlayabilir ve kişiliğimizin ışıkları arasında gizlenebilir. Tam anlamıyla kaybolması mümkün olmasa da, bireysel örüntülerimizin okült karşılığını bulmak ve yolun genel hatlarını belirlemek için bolca zaman harcamamız gerekebilir. Bu durum, kimilerine göre olması gereken doğal zorluklar ve yolculuğun bir parçası gibi yorumlansa da, yaşça olgun olanların, önden gelenlerin (yeni doğanların) yolunu hazırlama gibi bir görevi yok mudur?
Eğer bu görücüler ya da öğretmenler, yeni neslin kendi karmasıyla ve maddesel dünyayla daha kısa sürede anlamlı ilişkiler kurmasına yardım etse, keşiflerini daha hızlı ve önceden yapsa, etraflarına daha yararlı olmazlar mıydı? Böylece, bireyler kendi yollarında daha bilinçli ve dengeli bir ilerleme gösterebilir ve toplumun genel gelişim sürecine de katkıda bulunabilirler.
İşte, yolu arayanların kapıda durması gereken zaman tam da burasıdır: Kişinin, kendi varoluşunun gerekliliklerini ve bu dünyadaki misyonunu anlamak için durakladığı, içsel bir keşfe çıktığı ve bir sonraki adımını bilinçli bir şekilde belirlediği an. Kapıda durmak, dışarıdan gelecek hazır reçetelerle değil, içsel bir sezgiyle ve kişisel farkındalıkla yapılan bir tercihtir. Bu, sadece bekleyerek ya da otomatik bir geçişle değil, derin bir sorgulama ve bilinçli bir karar süreciyle gerçekleşir. Herkesin kapıyla arasındaki ilişkisi ya da bir çeşit inisiyasyonu kendi ritmi ve zamanı geldiğinde durması, yaşam yolculuğunda daha bilinçli bir şekilde ilerlemesini ve daha büyük bir amaca hizmet etmesini sağlar.
Comments