Geçiciliğin doğasında, kaynaklarını nasıl doğru kullanabileceğini araştırman gerekiyor. Çünkü şu anda kalıcı bir durumda değiliz, ve bu geçiciliğin kendisi aslında bir lütuf. Fakat bazı şeyler geçerken ruhumuzu sıkıştırabiliyor. Ruhun kendisi bulunduğu yerde sıkışmıyor olsa da, onun daha alt seviyelerdeki konutunda sıkışıklıklar meydana geliyor.
Şöyle bir soru sorabilir miyiz: Neden kalıcı değiliz? Neden bazı varlıklar çok uzun yaşarken bizler geçiciliğin sınırları içinde yol alıyoruz? Bunun ardında büyük bir merhamet yatıyor. Şuur seviyemizin henüz yeterince yüksek olmadığını düşününce ve kültürün şartlandırmalarıyla da birleşince, hayatlarını "boş" harcayanları görüyoruz. Buna rağmen bize geçicilik bahşediliyor. Kalıcı olsaydık, şu anda neyi kalıcı yapabilecek derinliğe sahibiz? Şu anki şuur seviyesiyle kalıcılık, bizi daha da yıpratabilirdi.
Biraz insanı eleştiren bir bakış açısı oldu belki, fakat yolda devam edelim. Yolumuz, ruhun karanlık gecesinden ve bazı şeylerin hayatımızdan çekilmesinden geçiyor. Geçenlerde Instagram’da paylaştığım bir metafor vardı: Dalgaların kaynağa geri dönmesi. Bu güzel bir geçicilik örneği, ama dalgalar yokken kıyıların açısından bakarsak bu geçicilik mi yoksa yokluk mu? Sonuçta geri çekilme ve ilerleme, bizim için iki büyük döngü değil mi?
Gece de böyle bir döngü. Ruhu sarmamasının nedeni ise yapısı itibariyle dişi, soğuk ve nemli olması. Gece, bizden almak istediği şeylerle gelir. Burada büyük bir sistem var, maviyi daha iyi anlamak üzerine bir derinlik barındırıyor.
Yolumuz açık olsun. Gecenin de bir sabahı olduğunu unutmadan geceye sarılalım. Eğer o bizden bir şey alacaksa, biz de ona bir şey vereceğiz. Bu arada sabahı karşılamak isterseniz
Comments